Gurbete Getirdiğimiz Görünmez Bavul: Almanya’da Köklerimiz ve Kanatlarımız Arasındaki Denge

Almanya’daki danışanlarımla yaptığım seanslarda sıkça gözlemlediğim bir metafor var: Görünmez Bavul. Fiziksel olarak yanımıza aldığımız, eşyalarla dolu o valizlerden bahsetmiyorum. Bahsettiğim, ruhumuzda, zihnimizde taşıdığımız; içine doğduğumuz ailenin, büyüdüğümüz kültürün ve geçmiş yaşantılarımızın izlerini doldurduğumuz o görünmez bavul.

Türkiye’den ayrılıp Almanya’da yeni bir sayfa açarken, birçoğumuz bu bavulu da farkında olmadan yanımızda getiririz. Üstelik en dibine, en görünmez köşelerine sıkıştırdığımız her şeyle birlikte.

O Bavulun İçinde Neler Var?

Bu bavul kişiye özeldir, ancak içindekiler genellikle ortaktır. Danışanlarımın hikayelerinden yola çıkarak bu bavulun içinde sıkça rastladıklarım:

  • Aile Mirasları ve Öğretilmiş Kaygılar: Annemizin “Aman dikkat et” tembihleri, babamızın “Güçlü durmalısın” telkini, atalarımızdan miras kalan gelecek kaygıları… Bunlar, bizi korumak için söylense de zamanla kendi adımlarımızı atmamızı engelleyen ağır zincirlere dönüşebilir.

  • “Elalem Ne Der?” Kültürü: Türkiye’de belki bir şekilde başa çıktığımız bu toplumsal baskı, gurbette farklı bir şekil alır. Başarılı olma, hata yapmama, ailemizi “utandırmama” zorunluluğu, omuzlarımızdaki yükü katbekat artırır.

  • Tamamlanmamış Hikayeler ve Eski Yaralar: Belki de “Gidince unuturum” dediğimiz kırgınlıklar, çözülmemiş aile içi meseleler, geçmişte kalan kalp kırıklıkları… Mekân değiştirmek, bu duyguları sihirli bir şekilde yok etmez. Aksine, yeni hayatın getirdiği yalnızlık, bu eski yaraları daha çok kanatabilir.

    Bu Bavul Neden Gurbette Daha da Ağırlaşır?

    Türkiye’deyken bu bavulun ağırlığını belki de daha az hissederdik. Çünkü sosyal destek ağlarımız – dost meclisleri, aile ziyaretleri, “bir kahve içip dertleşmeler” – bu yükü hafifleten amortisörler gibiydi.

    Almanya’da ise durum farklı.

    Yeni bir kültüre adapte olmaya çalışırken, dil bariyeriyle boğuşurken ve sosyal çevremizi sıfırdan inşa ederken, birdenbire o bavulla baş başa kalırız. Destek sistemlerimizin zayıflaması, bavulun her bir kilosunu daha derinden hissetmemize neden olur. Yalnız kaldığımız anlarda, bavulun fermuarı kendi kendine açılır ve içindeki her şey zihnimize dağılır.

    İşte o anlarda, “Neden burada bile mutsuzum?”, “Her şey yolunda gibi görünürken içimdeki bu sıkıntının sebebi ne?” gibi sorular sormaya başlarız. Cevap, çoğu zaman kilometrelerce uzakta bıraktığımızı sandığımız o geçmişte, o görünmez bavulun içindedir.

    Bavulu Boşaltmak mı, Yeniden Düzenlemek mi?

    Burada kritik soru şudur: Bu bavuldan tamamen kurtulmak mümkün mü? Sanmıyorum. Çünkü o bavul, aynı zamanda bizim kimliğimizdir, köklerimizdir. İçindeki anılar, dersler ve değerler bizi biz yapan şeylerdir.

    Amaç bavulu atmak değil, onu bilinçli bir şekilde açıp yeniden düzenlemektir.

    Bu, cesaret isteyen bir içsel yolculuktur. Bu yolculukta;

    • Bavulun içindekileri tek tek elinize alıp tanımlarsınız: “Bu, annemin kaygısı, benim değil.” “Bu, geçmişteki bir ilişkinin hayaleti.”

    • Size artık hizmet etmeyen, sadece ağırlık yapanları ayırt edersiniz.

    • İşinize yarayacak olanları, size güç veren değerleri ve anıları parlatıp en üste koyarsınız.

    • Bavulun fermuarını bu kez siz, bilinçli bir şekilde kapatırsınız.

    Bu, köklerimizi inkâr etmeden kanatlanmaktır. Geçmişin yüküyle ezilmek yerine, ondan aldığımız güçle geleceğe daha hafif ve özgür adımlarla yürümektir.

    Bu yolculuk, tek başına çıkılması gereken bir yol değildir. Bazen o bavulu güvenli bir alanda, sizi anlayan ve yargılamadan dinleyen bir profesyonelin rehberliğinde birlikte açmak; içindekileri anlamlandırmak ve neyi geride bırakıp neyi yanımıza alacağımıza karar vermek, kanatlarımızı daha güçlü çırpmamızı sağlar.

    Unutmayın, Almanya’daki hayatınız sadece bir adaptasyon sürecinden ibaret değil; aynı zamanda kendinizi yeniden keşfetmek için eşsiz bir fırsattır.

 

Merhaba!